“`html
Türkiye’nin Dış Borç Geri Ödemeleri ve Kur Riski Üzerine Değerlendirmeler
Dünya Gazetesi’nden Naki Bakır’ın analizine göre, Türkiye’nin dış borç geri ödemeleri ile ilgili önemli noktalar şöyle sıralanıyor;
İran-İsrail çatışmasının tetiklediği küresel belirsizlikler ve ulusal ekonomideki kırılganlıklar, Türkiye için “kur riski” oluşturuyor. Önümüzdeki dönemde, belirtilen yüksek dış borç geri ödemeleri, Merkez Bankası rezervlerinin düşük seviyelerde kalmasını beraberinde getiriyor. Bu durum, uluslararası standartlara göre kabul edilemez bir risk profili sunuyor.
Türkiye’nin dış borç riski var mı?
Kurların beklenmedik şekilde yükselmesi, TL cinsinden borç ödeme yükümlülüklerini artıracak. Ayrıca, özel sektörün büyük finansal yükümlülükleri üzerinde daha fazla baskı yaratacağı düşünülüyor. Merkez Bankası’nın net rezervlerinin sınırlı olması, olası kur şoklarına müdahale şansını ciddi şekilde azaltıyor.
Türkiye borç batağına sürükleniyor! Her aileye bir icra takibi düşüyor
Önümüzdeki Bir Yılda Geri Ödenecek Borç Miktarı 222,8 Milyar Dolar
Nisan 2025 itibarıyla Türkiye’nin kısa vadeli dış borç stoku 168,4 milyar dolar olarak kaydedilmiştir. Vadesi gelecek bir yıl içinde ödenmesi gereken toplam dış borç miktarı 222,8 milyar dolara ulaşmaktadır. Bunun içerisinde özel bankalar ve finans kuruluşlarının 65,8 milyar dolarlık, reel sektör firmalarının ise 76,6 milyar dolarlık borcu bulunmaktadır. Kamu sektörünün yılı içinde ödenecek dış borcu 50,7 milyar dolarken, Merkez Bankası’nın yükümlülüğü ise 29,7 milyar dolardır.
Merkez Bankası’nın brüt uluslararası rezervleri, 13 Haziran itibarıyla 155,9 milyar dolara ulaşmıştır. Bu miktar, önümüzdeki bir yıl içinde yapılması gereken dış borcun %70’ine denk gelmektedir. Ancak, uluslararası normlara göre bir yıl içinde vadesi gelen tüm borçları karşılayabilmesi için bu rezervlerin daha yeterli düzeyde olması gerekmektedir. Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi uluslararası finans kuruluşları, rezerv yeterliliğini değerlendirirken, vadesi bir yıl içinde dolacak dış borçların tamamen karşılanmasının şart olduğunu vurguluyor.
Faiz ödemeleri anaparayı geçti!
“Guidotti-Greenspan Kuralı”, bir ülkenin rezervlerinin, bir yıl içinde vadesi gelen tüm kısa vadeli dış borçlarını (anapara ve faiz dahil) karşılayacak seviyede olmasını gerektirir. Bu kural özellikle gelişen ülkeler için oldukça kritik bir ölçüttür. Türkiye’nin mevcut rezerv düzeyi, uluslararası kriterler açısından yetersiz bir durumda bulunuyor ve bu durum, döviz talep eden sermaye kaçışı riskine açık hale getiriyor.
Ek olarak, rezervlerin 3-6 aylık ithalatı karşılayabilmesi ve cari açık gibi diğer dış finansman ihtiyaçlarını desteklemesi de önemli bir kriter olarak öne çıkıyor. Türkiye’nin ocak-mayıs dönemindeki dış ticaret verilerine göre aylık ortalama ithalatı 30 milyar dolar civarında gerçekleşiyor. Ancak, swap ve diğer yükümlülükler çıkarıldığında net rezervler ciddi oranda ekside kalıyor. Bu da ithalat karşılama kapasitesinin zayıfladığı anlamına geliyor.
Hazine’nin korkutucu dış borç tablosu ortaya çıktı. Milyarlarca dolara ulaşmakta!
Spekülatif Atak Olasılığı ve Etkileri
Spekülatif ataklar, yerel ve yabancı yatırımcıların TL yerine dövize yönelmesi durumlarında meydana geliyor. 2018 ve 2021 yıllarındaki jeopolitik gerginlikler, döviz talebinde dalgalanmalara neden olmuştu. İran-İsrail savaşının uzaması halinde Türkiye’de benzer bir spekülatif atak riski gündeme gelebilir.
Hanehalkı ve şirketler arasında dolara olan talebin artması, Hürmüz Boğazı’nın kapanması ya da petrol fiyatlarının 100 dolar üzerini aşması gibi senaryolar, Türkiye’nin cari açığını ve enflasyonunu artırarak spekülatif ataklara zemin hazırlayabilir. Özellikle özel sektörün kısa vadeli dış borçlarının TL cinsinden artması, şirketlerin döviz talebini zorlayıcı bir durum oluşturabilir.
Yüksek enflasyon ve TL’nin değer kaybı, hanehalklarının tasarruflarını dövizde tutma eğilimini artırabilir. Bankaların döviz yükümlülüklerinin artış gösterdiği durumlarda likidite riski de gündeme gelebilir. Çatışmanın uzaması, yabancı yatırımcıların Türkiye’den sermaye çekmesine ve dövize spekülatif yönelimin artmasına neden olabilecek çeşitli unsurlar barındırmaktadır.
Doların Her Kuruşluk Artışı Borç Yükünü 22,3 Milyar TL Artırıyor
Olası bir spekülatif atağın devam etmesi kurların ani yükselişine yol açabilir. Dış borçların TL cinsinden karşılığının kur artışı ile nasıl etkileneceği, özellikle bu borçların ödenmesi noktasında büyük bir tehdit oluşturuyor.
Kurda her bir kuruşluk yükseliş, dış borçların TL cinsinden yükümlülüğünü 2,2 milyar TL, on kuruşluk artış halinde bu 22,3 milyar TL, bir lira artışı ise 222,8 milyar TL’ye kadar yükseltebiliyor. Bu tür gelişmeler, dış borç geri ödemeleri için TL olarak daha fazla kaynak ayırma gerektirecektir.
Bu durum, özel sektör ile birlikte bankaların da ciddi bir risk ile karşı karşıya kalmasına neden olabilir. Kur şoku, kamu ve özel bankaların döviz tevdiat hesaplarına ve özel sektörün ticari kredilerine önemli bir ödeme baskısı yaratabilir. Mevduatların yeniden vade yenileme oranları, istikrarsızlığın artması ile birlikte düşüş gösterebilir.
Kurdaki Diğer Olası Riskler Merkez Bankasının Hedeflerini Zorlayacak
Kur artışları, ithalat maliyetlerini artırarak enflasyon riskini tetikleyebilir. Bu nedenle kurlardaki sert yükselişler, Merkez Bankası’nın fiyat istikrarı hedeflerine yönelik baskıyı artırabilir. Nisan 2025 itibarıyla on iki aylık birikimli cari açığın 15,8 milyar dolara ulaşması, kur artışının cari açığı daha da derinleştirebileceği anlamına geliyor.
Swap hariç net rezervlerin 13 Haziran itibarıyla ekside olması, Merkez Bankası’nın kur şoklarına müdahale yeteneğini kısıtlayan önemli bir faktördür. Türkiye’nin 24 Haziran itibarıyla 307 seviyesindeki 5 yıllık kredi risk priminin (CDS) yükselme eğiliminde olduğu; bu durumun da borçlanma maliyetlerini artırarak borç çevirme yeteneklerini zorlayacağı öngörülmektedir. ABD’nin enflasyonist baskıları ve artan tahvil faizleri de Türkiye’nin dış borç maliyetleri üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir.
“`